eramını karşısındakine sadece
hisleriyle, iç-güdüsüyle değil onlardan önce kelimelerle anlatan tek canlı,
insan.
Kelime, eşref-i mahlûkat olan
insana bahşedilmiş ilahî bir imtiyazdır. Kelime “sözcük” değil ama sözün
esasını teşkil eden ana unsur. Bütün iyi hisler, iyi düşünceler, kötü hisler ve
kötü düşünceler kelimelerle dile getirilir. Bu sebeple kelimeyle oynamak bir
milletin dünü ve yarını ile oynamaktır.
Kelime kendiliğinden türer ve kamustaki yerini alır. “Kamus, namustur” tesibiti fevkalade yerindedir.
Masa başında kelime uydurarak bir
milletin edebiyatına, kültürüne, insanına ve bilhassa yeni nesillere yön
vermeye kalkışmak en tehlikeli harekettir. Bir ihtiyaçtan ziyade kör taassuptan
ileri gelen bu ihaneti biz ne yazık ki çok feci bir şekilde yaşadık. Bir Ermeni
dilcinin güdümündeki eski dil kurumu yüzlerce kelimemizin katilidir. Yaşayan,
asırlardır varlığını devam ettiren kelimeler baltalar, nacaklar, tırpanlarla
güzel Türkçe’mizden kovuldu.
Elbette yeni ihtiyaçlar, yeni
kelimeleri davet edecekti; ancak ihtiyaçlar.
Eski dil kurumu, ihtiyacı
karşılamak için değil mevcudu tasfiye maksadı ile hareket ediyordu. Büyük bir
mesafe aldığı, Hülagu’nun meşhur Bağdat Kütüphanelerini mahvetmesi gibi Türkçe’mizi
ateşe attığı inkâr edilemez bir hakikattir.
İmparatorluktan Cumhuriyete
geçerken Türk münevveri, 50 bin civarında kelimeye hükmediyordu. Bu sayı kısa
bir zamanda 10 binin altına düştü. Böyle bir felaket tarihte başka hiçbir
milletin başına gelmemiştir. Mazi ile bütün irtibat koptu. Bu kopukluk gün
geçtikçe daha da artıyor. Bugün sadece alelade vatandaş değil, yazı yazan bazı
kimseler dahi Türkçe’yi hakkıyle tasarruf edebilme kudretinde değiller. Yazarla
muhabir birbirine karıştı. Her sütun dolduranı yazar yani muharrir veya doğru
Türçe’si ile yazıcı sanma hatasına düşülüyor.
Kelime varsa insan hayattadır.
İnsan kelimelerle sever, kelimelerle muhabbetini dile getirir, kelimelerle
nefret eder, kelimelerle fikir beyan eder. İnsan kelimeyle konuşur, kelimeyle
düşünür, kelimeyle dövüşür…
Kelimeler idam ve iptal edilince
lisan çöktü.
Biz bugün o eski muhteşem
Türkçe’nin enkazı üzerinde yeni bir lisan inşa etmeye çalışıyoruz. Buna rağmen
bilgisayar, bilişim gibi bazı alanlarda Türkçe yoktur.
Evet, yoktur.
Türkçe’yi Arapça ve Farsça’dan
arındırmaya çalışanlar, batı menşeli kelimelere esîr ettiler.
Bütün batı dillerinin kökünde
Latince vardır.
İslam milletlerinin dil temelinde
de Arapça bulunmaktadır. Dili kuranlar, yazanlar, düşünürler, şairler,
hikâyeciler… kısacası san’atkârdır.
İnsan kelimelerle düşündüğü ve
san’atkârın malzemesi de kelimeler olduğuna göre şu fukaralıkta lisanı kuran
veya daha yerinde bir söyleyişle zenginleştirenler nasıl yazarlar, şairler vs.
olabilir?
Olur; her şeye rağmen olur.
İnsan, kelimelerle düşünür,
yazarsa kelimelerle yaşar. Kelimeyi sevdiren, yerine oturtan, zenginlik katan
hep yazardır. Ancak bu çapta yazarlara kavuşmak da çok kolay değil. Onlar da
zaman içinde sıkça boy vermezler. Bu sebeple bir tavsiye…
Batı klasiklerinden tercüme eser
takip edenlerin 1960 öncesinde basılmış kitapları bulup okumaları daha
yerindedir. Hatta bazı yazarlarımızın sadeleştirilme rezaletine maruz kalmamış
eserleri için yine eski tarihli baskılarının peşine düşmelisiniz.
27 Mayıs’ın Adnan Menderes ve
arkadaşlarına yaptığı kötülük, Türkçe’ye ettiği fenalık yanında bir şey
değildir. Bu darbe, devlet erkânını idamla birkaç masumu asmış oldu.
Hafızamızdan, kelimelerimizi söküp atmakla bir milleti konuşamaz hale getirdi.
Türkçe’yi İstanbul ağzı ile
tadlandıran ve taçlandıran o eski İstanbul hanımlarından eser kaldı mı? Ya
ağızlarından bal akarcasına zevkle konuşan beyefendiler. Türkçe’yi gözü gibi
koruyan, her kelime için şahin kesilen muharrirler?
Hani nerede Türkçe?
E, şey, yani… gibi seslerle
derdini anlatmaya çalışan zavallı yığınlar. Türkçe bilmeyen tv programcıları,
köşe yazarları ve daha neler.
Eğer, memleket çapında bir kavga
yaşanıyorsa bundan kelime fakirliğinin payı yok mu? Kimse kimseyi anlayamıyor
ki?
Türkçe büyük mes’elemizdir.
Tutan kelimeler, nereden ve hangi
sebeple gelmiş olursa olsun yerinde kalmalı… Maziden de kelimeler
devşirilebilir. Bunun gibi Türk dünyası da önümüze açılan yeni bir imkândır.
Müşterek kelimeleri ön plana çıkartmamız lazım. Azerbaycan’dan Doğu Türkistan’a
Üsküb’e kadar Türkçe elenerek İstanbul ağzı ile işlendikten sonra kazanılan
kelimeler, edebiyattan, siyasete kadar hayatımıza girebilir.
Bugün ihtiyaç, sadece Türkiye’de
değil Türklerin bulunduğu her yerde anlaşılmaktadır.
Lisanı büyük ve sağlam
milletlerin devleti büyük oluyor. Lisan fakirleştikçe insan gönlü fakirleşiyor;
cemiyet, kabile hayatına doğru seyrediyor.