Cinque Terre
Balkanların Mâkus Talihi: Göç H. Yıldırım Ağanoğlu
resim
O
smanlı Devleti, Orhan Bey zamanında 1346 yılında Gelibolu’daki Çimpe Kalesi’nin alınıp Rumeli’ye adım atılmasından sonra 17. asra kadar sürekli fetihlerle büyümüştü. Bu büyüme esnasında Anadolu’daki Türk nüfusun mühim bir kısmı da Balkanlara yerleştirilmiş oluyordu. Fakat bu büyüme ilk defa  1689’da Üsküp gibi Türk ve Müslüman nüfusun yoğunlukta bulunduğu bir şehrin yakılıp halkının göçmen durumuna düşmesiyle durmuş ve Balkanlar’dan Anadolu’ya doğru bir göç süreci başlamış oldu. 

Üç yüz yıldır yaşanan göçün en ehemmiyetli sebepleri arasında Türk ve Müslüman unsurlara karşı yöneltilen akla hayale gelmeyecek mezalimler, dinî baskı ve zulümler ile bölge Hristiyanlarının, göç edecek muhacirlerin mal, mülk, çiftlik, tarla hayvan kısaca her şeylerine sahip çıkma isteği sayılabilir.

Özellikle 1800’lü yıllara kadar yavaş ama sürekli bir şekilde seyreden göç akımı Mora’daki 1821 Yunan ayaklanmasıyla sistematik bir etnik soykırım şekline dönüştü. Bu ayaklanma neticesinde 25.000 kadar Müslüman kıyımdan geçirilmiş ve bu daha sonraki mezalimler için bir metot teşkil etmişti. Mezalim ve göç 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde zirveye çıktı. Yarım milyondan fazla Müslüman bu savaş neticesinde Rus ve Bulgarlar tarafından katledildi. 1.250.000 kadar insan yerinden yurdundan olup göç etmek zorunda kaldı. 

Devlet, bu göçmenleri belli bir siyaset dahilinde Makedonya ve Batı Trakya bölgelerine ve Edirne ile Batı Anadolu’ya yerleştirdi. Böylece, özellikle buradaki Türk oranı, savaşlar öncesindeki orana göre, ezici bir çoğunluk gösterdi. Devletin göçmenlere muhtelif yardımlarda bulunarak belirli muafiyetler tanıması sayesinde dinamik olan bu insanlar daha sonraki savaşlarda devletin asker potansiyelini karşılamada mühim bir kaynak teşkil ettiler.

Türkiye’nin Türk üst kimliğinde buluşan modern milletinin mayasında çok kuvvetli bir Balkanlar (Rumeli) mayası buluruz. Etnik manada Türk’ü, Boşnak’ı, Arnavut’u, Tatar ve Pomak’ı buluşturan ve birbirlerine kenetleyerek Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk kimliğinde birleştiren ortak payda ise Müslümanlıktır. Bu manada Osmanlı havzası olarak ifade edebileceğimiz Rumeli, Türkiye halkının büyük bölümü açısından coğrafi ve kültürel köken olarak, özellikle Müslümanlık zemininde tayin edici bir referans oluşturmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ndeki Rumeli’den göç hareketlerini inceleyecek olursak nüfus itibarıyla en fazla göç Bulgaristan’dan gerçekleşmiştir. Daha sonra sırasıyla Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya gelmektedir. Yaptığımız tespitlere göre yaklaşık olarak, Bulgaristan’dan 850.000, Yunanistan’dan 500.000, Yugoslavya’dan 300.000, Romanya’dan ise 140.000 civarında insan Türkiye’ye göç etmiştir. Böylece Cumhuriyet dönemindeki kayıtlara geçen ve tahmini olarak ilave edilen rakamlara göre, Rumeli’den gelen göçmen sayısı 1.800.00 civarındadır. 1992’de Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan ve 1999’da Kosova’da ortaya çıkan Sırp zulmü ve 2001 Makedonya olayları neticesinde Türkiye’ye bir kısım göçler olmuştur. 

Ancak üç yüz yıllık göç tarihi incelendiğinde Rumeli’den Anadolu’ya iskân edilen ve kendi imkânlarıyla yerleştirilen insanların ve onlardan neşet edilen nesiller hesap edildiğinde Türkiye’nin 1/5’ i kadar nüfusunun Rumeli kökenli olduğu tahmin edilebilir. Şüphesiz köy, kasaba ve şehirlerde yapılacak bir demografi araştırması bu sayıyı daha kesin oranda neticelendirebilir. Ancak neredeyse bütün Trakya bölgesi, büyük ölçüde Marmara ve Ege bölgeleri, kısmen Akdeniz ve İç Anadolu, Doğu Karadeniz bölgeleri ve çok az da olsa Batı Karadeniz ile Doğu Anadolu bölgelerinde göçmen köyleri vardır. Bu durumda sayımızın gerçeğe yaklaşma ihtimali epey fazladır.

Göç meselesinde ülkemizde yeterince ilmî çalışmalar yapılmamakta ve devletin bu konuda esaslı politikalar üretemediği görülmektedir. Devlet tarafından yapılması gereken en mühim işin, ilmî çalışmalar ışığında göçü durdurarak soydaş ve dindaşlarımızı, bulundukları ülkelerde rahat etmesini sağlayacak kapsamlı politikalar geliştirmesi olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Balkanlar ile ilgilendiğini gösterir ve oradaki Türk ve Müslüman unsurları barış zamanında himaye edici politikalar tatbik eder ve onların ekonomik, kültürel, siyasi örgütlenme vb. hususlarda gelişmesini sağlayabilirse, göçün kısmen azalabileceği düşüncesindeyiz. 

2011 yılına geldiğimizde Balkanlar’dan göç azalmıştır. Ancak Balkanlar’daki soydaş ve akraba saydığımız dindaşlarımızın çektikleri bütün sıkıntılara rağmen göç etmeyerek direnmeleri bir manada içlerinde yaşadıkları devletlere bir mesajdır. Kardeşlerimizin bu fedakârlık ve direnişleri her türlü takdiri hak ediyor. Son söz, onlara selam olsun.